Nesâî (215-303) ve es-Sünen Adlı Eseri

   Asıl adı Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb el-Horasânî en-Nesâî olup, 215/830 yılında Horasan’ın Nesâ kasabasında doğmuştur. İlim tahsiline küçük yaşta başlamış, 15 yaşında gittiği Belh’te, bir yıldan fazla kaldıktan sonra bütün Horasan’ı, Hicaz, Irak, Suriye ve Mısır’ı dolaşarak oralarda bulunan meşhur hadisçilerden hadis almıştır. Hayatının önemli bir kısmını Mısır’da geçiren ve eserlerini orada tasnif eden Nesâî, ölümünden bir süre önce Şam’a geldiğinde, Muâviye’nin fazileti hakkında hadis rivayet etmesi istenmiş, o da buna olumlu cevap vermeyince, oradakiler tarafından ağır bir şekilde dövülerek mescitten atılmıştır. Ardından Mekke’ye giderken 303/915 yılında Filistin’in Remle şehrinde vefat etmiştir.134
   Nesâî, Remle emîrinin isteği üzerine es-Sünenü’l-Kübrâ isimli bir kitap tasnif etmiş ve bu hacimli eserde fıkıh alanına giren rivayetleri bir arada toplamıştır. Ancak emîrin yalnızca sahîh hadisleri bir araya getirmesi isteği üzerine, bu sefer ondaki zayıf ve illetli hadisleri atarak, es-Sünenü’s- Suğrâ adını verdiği, el-Müctebâ diye de anılan kitabını hazırlamıştır. Nesâî Sünen’in içerdiği bütün hadislerin sahîh olduğu iddiasındadır. Sünen, 51 kitab ve 2400’e yakın bâb içinde, toplam 5756 hadisten oluşmaktadır.135
   Bazı âlimler, Nesâî’nin Sünen’ini, Sahîhayn’dan sonra zayıf hadisi ve cerh edilmiş râvisi en az bulunan kitap olarak değerlendirmekte ve onu öncelemektedirler.136
   Nesâî, Tirmizî’de olduğu gibi her hadis için ayrı bir değerlendirme yapmaz. Onun değerlendirmesi, hadisi kitabına almış olmasıdır. Ancak yine de yer yer senedlerin durumlarını açıkladığı görülür. O, hadisler arasındaki çok küçük rivayet farklarını bile, hadisi baştan aşağı tekrar etmek suretiyle göstermiştir. Bâblarının birçoğunda tek bir hadise yer verir. Birden fazla hadisin nakledildiği bâblar, farklı senedlerle gelen ve lafız farklılıkları bulunan hadisleri bir arada karşılaştırma imkânı vermektedir. Bazen, isnaddaki bir râvi hakkında bilgi verir, değerlendirme yapar. Nesâî, birbirine muhalif olan rivayetlerden, ilk önce hatalı olanını zikreder, ardından da bunun doğrusunu rivayet eder. Bu durum bazen bâb başlıklarına da yansır. Herhangi bir emir veya yasağı bildiren bir bâb başlığının akabinden, o hususla ilgili bir ruhsatın bulunduğunu yahut artık o durumun terk edildiğini bildiren başlıklar kullanır. Mümkün mertebe hadislerin içerdiği mânâyı ve muhtevayı, kerâhet, farz, îcab, tenezzüh, terğîb, teşdîd gibi kelimeler kullanarak bâb başlığıyla ifade etmeye çalışır.

*134 Bkz. Zehebî, Tezkiratü’lhuffâz, II, 698-701.
*135 Uğur, Mücteba, Hadis İlimleri Edebiyatı, s. 285-6; Çakan, İ. Lütfi, Hadis Edebiyatı, s. 86.
*136 Koçyiğit, Hadis Tarihi, s. 245.