Diğer Hadis Kitapları

   Hicrî dördüncü asırda ise İbn Huzeyme’nin (311/923) es-Sahîh’i, İbnü’l-Cârûd’un (307/919) el-Müntekâ’sı, Tahâvî’nin (321/933) Şerhu meâni’l-âsâr’ı ve Şerhu müşkili’l-âsâr’ı, İbn Ebî Hâtim’in (327/939) Kitâbü’lcerh ve’t-ta’dîl’i, Dârekutnî’nin (385/995) Sünen’i, Hattâbî’nin (ö. 388/998) Buhârî şerhi A’lâmü’l-hadîs’i ile Ebû Dâvûd şerhi Meâlimü’s-Sünen’i başta olmak üzere çeşitli kitaplar kaleme alınmıştır. Bu asırda Taberânî’nin (360/971) Mu’cem’leri (el-Mu’cemü’l-kebîr, el-Mu’cemü’l-evsat ve el-Mu’cemü’ssağîr) ile Hâkim’in (405/1014) el-Müstedrek’i gibi muhtelif hadis kitapları da vücuda getirilmiştir.
   • Hadis ilminin en temel özelliği onun bir nakil-rivayet ilmi olmasıdır. Bu itibarla, “Hadis ilmi bir isnad ilmidir.” denilir. Nakil ilmi olduğu için de ağırlıklı olarak Hadis Usulü’nün kavram ve mefhumları “nakil” kavramı etrafında odaklanır. Erken dönem tedvin ve tasnif faaliyetlerine koşut olarak hadis rivayetinin ıstılahları da teşekkül etmeye başlamış ve asgarî bir ortak kavramsal zemin meydana gelmiştir. Bu kavramsal zeminin teşekkülünde başta İmam Şâfiî’nin (204/819) er-Risâle adlı eseri olmak üzere Müslim’in (261/874) el-Câmiu’s-sahîh isimli eserine yazdığı Mukaddime ile Tirmizî’nin (279/892) es-Sünen isimli eserinin sonunda yer alan el-İlel’i, Ebû Dâvûd es- Sicistânî’nin (275/888) es-Sünen adlı kitabında takip ettiği usulü anlatmak için yazdığı er-Risâle ilâ ehli Mekke’si önemli bir yere sahip olmuştur. Böylece ilk üç asrın zengin birikimi ve tecrübesi “Mustalahu’l-hadîs”, “Usûlü’l-hadîs” veya “Ulûmü’l-hadîs” (Hadis ilimleri) başlığı altında müstakil bir bilgi dalı doğurmuştur. Kadı Hasan er-Râmehürmüzî’nin (360/970), kendi ifadesiyle hadisi ve hadis ehlini savunmak amacıyla yazdığı el-Muhaddisü’l-fâsıl beyne’r-râvî ve’l-vâî adlı eseri bu türün ilk örneği sayılabilir. Râmehürmüzî, hadis usulü veya hadis ıstılahlarına dair eserlerin teşekkülünde bir dönüm noktası teşkil eder. Hâkim en-Neysâbûrî’nin (405/1014) Ma’rifetü ulûmi’lhadîs’i tarihsel olarak Râmehürmüzî’nin eserinden sonra gelir. Ancak daha sonra bu sahada yazılan eserlerin hemen tamamına malzeme sunacak olan Hatîb-i Bağdâdî (463/1070), Râmehürmüzî’nin bu kitabından çok faydalanmış ve ona birtakım ilâvelerde bulunmak suretiyle bu sahada çok sayıda kitap telif etmiştir. Burada özellikle el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye ve el-Câmi’ beyne ahlâkı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmi’ isimli eserlerini zikretmek gerekir. Ardından Kâdî İyâz’ın (544/1149) kaleme aldığı el-İlmâ’ ilâ ma’rifeti usûli’r-rivâye ve takyîdi’s-semâ’ adlı eseri dikkat çekse de hiç şüphesiz bu dönemin en önemli eseri İbnü’s-Salâh’ın (643/1245) kitabı olmuştur. Onun ders notu olarak hazırladığı Ulûmü’l-hadîs veya Mukaddimetü İbni’s-Salâh isimli eseri, bu dönemin sonuna kadar başvuru kaynağı kabul edilmiştir. Nevevî’nin (676/1277) İbnü’s-Salâh’ın kitabından özetlediği et-Takrîb ve’t-teysîr’i, onun tesirini sürdürmüştür. Açılım döneminin sonuna doğru ise İbn Hacer el- Askalânî (852/1448) Nuhbetü’l-fiker ve onun şerhi Nüzhetü’n-nazar isimli eseri ile yeni bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. Kendisinden sonraki dönemlerde, hatta günümüzde bile hadis usulü ve ıstılahları konusunda belirleyici olma özelliğini korumaktadır. Sehâvî’nin (903/1497) Irâkî’nin Elfiyyetü’l-hadîs isimli manzum hadis usulü eserine şerh olarak kaleme aldığı Fethu’l-muğîs’i ile Süyûtî’nin (911/1505) Nevevî’nin eserine şerh olarak yazdığı Tedrîbü’r-râvî şerhu Takrîbi’n-Nevevî isimli eserleri bu dönemin sonlarına dair örnekleri temsil etmektedir.