iii. Hz. Peygamber’in Fiillerinin Yapısını ve Özelliklerini Bilmek

   Hz. Peygamber’in sünnetini sağlıklı biçimde anlayabilmenin ön gereklerinden birisi de onun fiillerinin yapısını ve özelliklerini bilmektir. Allah Resûlü’nün dinî bir delil veya hüküm sayılan hareket ve davranışlarının bağlayıcılık dereceleri, ya bizzat Hz. Peygamber’in sözlü ifadelerinden ya da fiillerinin taşıdığı karinelerden hareketle tespit edilebilir.
   Sünnetin bağlayıcılığını o sünneti bize aktaran lafzın siyakında ve fiilin şeklinde aramak uygun olmayabilir. Şayet Hz. Peygamber’den sâdır olan bir fiil, bir inancı ve akideyi beyan ediyor, bize insanı Allah’a yaklaştıracak bir ibadeti öğretiyor, iyilik ve güzelliğe sevk ediyorsa yahut yapılan fiil, yüksek ahlâkın temel bir umdesi, marufu emir ve münkeri nehiy kabilinden bir şey ise, bir maslahat sağlamak ve bir mefsedeti uzaklaştırmak esasına dayanıyor ve bizi bir kötülükten sakındırıyorsa, elbette o fiil, bütün insanların örnek alması gereken bir davranıştır. Aksi takdirde, adına sünnet dense de bağlayıcı bir tarafı olamaz. Hz. Peygamber’in sair davranışları bizim için olsa olsa mubahlık ifade eder.351
   Öte yandan Hz. Peygamber’in vefatından sonra hangi fiilinin bizim için ne derece örneklik teşkil ettiği hususu sahâbeden itibaren tartışılmaya başlanmıştır. Bu hususta sahâbe arasında iki farklı temayül ortaya çıkmıştır: Abdullah b. Ömer’in de aralarında bulunduğu bazı sahâbîler, Hz. Peygamber’in her hareketini taklit etme eğilim ve gayreti içindeyken,352 Hz. Âişe ve İbn Abbâs’ın aralarında bulunduğu diğer bazı sahâbîler ise sünneti sadece örneklik teşkil eden fiillere tahsis etmiştir. Ancak Hz. Peygamber’in fiilleri ile ilgili sahâbe döneminde yapılan tartışmalarla, sonraki dönemlerde meydana gelen tartışmalar arasında önemli bir farka burada dikkat edilmelidir. Sahâbe döneminde yapılan tartışma, bir fiilin bağlayıcı olup olmadığı yahut ne derece bağlayıcı (vücûb, nedb, ibâha) olduğu değil, o fiilin sünnet olup olmadığı ile ilgilidir. Oysa sonraki dönemlerde Hz. Peygamber’in bütün fiilleri peşinen sünnet adını alacak ve hangi sünnetin bağlayıcı hangisinin bağlayıcı olmadığı tartışılacaktır.353
   Hz. Peygamber’in fiil ve davranışlarını anlamaya çalışırken ve değerlendirirken yapılması gereken ilk iş, onun hem bir insan olduğunu, hem de ilâhî vahye mazhar olan bir peygamber olduğunu göz önünde bulundurmaktır.
   Peygamber olarak yaptığı davranışları, sahâbeden itibaren iki kısma ayrılmıştır: Biri, vahye dayanarak yaptıkları; diğeri ise kendi re’y ve ictihadı ile işledikleridir. Sahâbenin, zaman zaman Hz. Peygamber’in yaptığı işin ilâhî vahyin yönlendirmesiyle mi yoksa kendi ictihadıyla mı yaptığını sorma cihetine gittiğine daha önce dikkat çekilmişti. 354
   Aynı şekilde bir insan olarak kendisinden sâdır olan fiiller de iki kısma ayrılır: iradesinin dışında gerçekleşenler ve iradesi ve seçimi dâhilinde meydana gelenler. Sevmek ve hoşlanmak, kızmak ve nefret etmek, sevinmenin coşku, üzülmenin çöküntü getirmesi, hastalığın elem vermesi, tatlı ve hoş yiyeceklerin ağızda tat bırakması, çoğu kez insanın iradesi dışında meydana gelen fıtrata bağlı sonuçlardır. Binaenaleyh, Hz. Peygamber’in helva ve balı sevmesinin,355 soğuk ve tatlı içeceklerden hoşlanmasının356 yahut kına kokusundan hoşlanmamasının357 teşriî bir yönü yoktur. Usulcülerin buna en çok verdiği örnek keler etidir. Keler eti, Resûlullah’ın hoşlanmadığı bir yiyecektir. Nitekim sahâbe onu bu hususta örnek almamış, hatta Hâlid b. V elîd bu eti Hz. Peygamber’in sofrasında yemiştir.358
   İnsanın iradesi ve ihtiyarı dâhilinde meydana gelen cibillî hareketler de böyledir; yemek, içmek, yatmak, oturmak, tedavi olmak gibi. Bunlar insanın iradesi ile kendisinden sâdır olmakla beraber, beşerin zorunlu olarak yaptığı şeylerdir. Aynı şekilde bunların da sünnet ve bağlayıcılık ile ilgileri yoktur. İnsanların zorunlu olarak değil de bir ihtiyaç olarak başvurduğu fiiller de bu kabildendir. Bu sebeple, onun yediği muayyen yiyecekleri seçip yemek, onun gibi eşeğe veya deveye binmek, çamurdan inşa edilen ve hurma dallarıyla örtülü evlerde oturmak, lif ile doldurulmuş deriden mamul döşeklerde yatmak da bağlayıcı değildir.359
   Ancak cibillî hareketlerin yapılış tarzıyla ilgili, meselâ, sağ elle yemek, sağ tarafa uzanıp yatmak, üç nefeste içmek gibi hareketleri emreden sözlü bir ifade varsa bunlar birer edeb/sünnet kuralı olarak kabul edilmiştir.360
   Bugün sünnet zannedilen nice fiil, Arapların örf ve âdetlerinden ibarettir. Karadâvî bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Bugün sünnet zannedilen birçok fiil, kendi zamanına ve çevresine uygun Arap âdetidir.” Ona göre, yerde oturup yemek, yemeği elle yemek, cübbe, sarık giymek gibi Allah Resûlü’nün birçok fiili âdet nevinden şeylerdir.361
   Bilhassa namaz ve hac gibi ibadetlerin içine karışan âdetleri ayırmak oldukça güç olmuştur. Âdet ile ibadeti birbirinden ancak iki temel unsur ile ayırmak mümkündür:
a) Kurbet (Allah’a yakınlık) unsuru: Bir fiil ve davranışta kurbet yani Allah’a yakınlaşmak gibi bir unsurun olup olmadığını belirlemek, o fiilin âdet mi, yoksa ibadet mi olduğunu ayırmaya yardımcı olacaktır. Birçok fıkıh usulcüsü de bu yola başvurmuştur.362
b) Hz. Peygamber’in gayesi: Âdet ile ibadeti ayıracak ikinci husus, Hz. Peygamber’in gaye ve maksadıdır. Buna göre Hz. Peygamber’in belirli bir amaç gözetmeden, hayatın tabiî akışı içinde yaptığı işler sünnet niteliği kazanmayacaktır. Namazda istirahat celsesi ve yağmur duasında ridâsını ters çevirmesi bunun en basit örnekleridir. Namazda ikinci ve dördüncü rekâtlara kalkarken doğrudan kalkmayıp biraz oturma yani istirahat celsesi İmam Şâfiî’ye göre namazın sünnetlerindendir.363 Fakat İmam Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik’e göre Hz. Peygamber yaşlanıp kilo alınca böyle yapmıştır; dolayısıyla bunun sünnet ile bir ilgisi yoktur.364
   Bilhassa yapılan işlerin zamanı ve mekânı konusu, bu hususta tartışma mevzusu olmuştur. Hz. Peygamber’in bir sefer esnasında uygun bir yerde konaklaması veya namaz kılması yahut bir ağacın altında oturması dinî bir gayeye mâtuf olmadığı halde, bazılarınca sünnet addedilmiştir.365 Hz.Peygamber’in Mekke’den Medine’ye giderken namaz kıldığı yerler bir bir tespit edilmiş ve buralara mescitler inşa edilmiştir. Ömer b. Abdülazîz de, Medine’de Hz. Peygamber’in namaz kıldığı mekânları tespit ettirerek bu yerlere mescitler yaptırmıştır.366 Özellikle sahâbeden Abdullah b. Ömer’in bu yerlere düşkünlüğü bilinmektedir. Buna en çok karşı çıkan da babası Hz. Ömer olmuştur. Bir sefer esnasında herkesin belirli bir mekânda namaz kılmak için sıraya girdiğini görmüş, Hz. Peygamber o mekânda namaz kıldığı için buna rağbet ettiklerini öğrenince şöyle demiştir: “Ehl-i kitap, peygamberlerinin kalıntılarını araştırarak oraları kilise ve manastıra çevirdikleri için helâk oldu. Öyleyse her kim namaz kılmak istiyorsa kılsın, yoksa çekip gitsin!”367
   Yüce Allah bazı konularda sadece Resûl-i Ekrem’e has birtakım hükümler getirmiş ve ona özgü bazı lütuflarda bulunmuştur. Resûl-i Ekrem’e münhasır kılınan ve “Hasâisu’n-Nebî” adı verilen bu ilâhî hüküm ve lütuflar genellikle farzlar, haramlar, mubahlar ve sadece ona lütfedilen üstünlükler olmak üzere dört grup hâlinde incelenmiştir.368
   Sadece Hz. Peygamber’e münhasır kılınan farzlar arasında teheccüd,369 vitir namazını kılmak,370 kurban kesmek,371 misvak kullanmak, borçlu olarak vefat eden Müslümanların borçlarını ödemek372 gibi hususlar bulunmaktadır.373 Bu hususlarda Hz. Peygamber gibi hareket edilebileceği hakkında görüş ayrılığı yoktur.
   Diğer yandan ümmete helâl ve mubah olduğu halde Yüce Allah’ın Kur’an’da Hz. Peygamber için belirlediği birtakım yasakların yanı sıra374 bizzat Hz. Peygamber’in risâlet makamına yaraşır görmediği için yapmaktan kaçındığı bazı davranışların bulunduğu bilinmektedir. Şahsa özel sayılabilecek bu davranışlara örnek olarak Hz. Peygamber’in zekât ve sadaka malından yememesi gösterilebilir. Ahlâkî, siyasî ve dinî duyarlılıklar sebebiyle Resûl-i Ekrem’in ne kendisi ne de ailesi, asla zekât ve sadaka almamış ve yememişlerdir.375
   Bazı konularda Hz. Peygamber’e özgü mubahlar ve ruhsatlar söz konusudur. Resûlullah’ın iftar etmeden peş peşe birkaç gün oruç tutması (visâl orucu), Yüce Allah tarafından ganimetlerin beşte birinin Allah Resûlü’nün şahsına ve yakınlarına tahsis edilmesi376 bu cümledendir. Hz. Peygamber’e tanınan ruhsatlar konusunda ümmetin onun gibi hareket etmesi uygun olmaz; aksi takdirde bu davranışların Hz. Peygamber’e özgü olmasının anlamı kalmaz.

*351 Abdülmün’im en-Nemr, es-Sünnetü ve’t-teşrî, 327.
*352 Bazı örnekler için bkz. Aşkar, Muhammed Süleyman, Ef’âlü’r-resûl ve delâletühâ ale’l-ahkâmi’şşer’iyye, I, 81-82.
*353 Karadâvî, Yûsuf, “el-Cânibü’t-teşrî’î fî’ssünneti’n- nebeviyye”, (Tebliğ), es-Sünnetü’nnebeviyye menhecühâ fî binâil’l-ma’rifeti ve’l-hadâra, II, *1004-1005.
*354 Bkz. Umerî, Nâdiye Şerif, İctihâdü’r-Resûl, s. 120.
*355 B5431 Buhârî, Eşribe, 32.
*356 T1895 Tirmizî, Eşribe, 21.
*357 N5093 Nesâî, Zînet, 19.
*358 M5040 Müslim, Sayd, 47; İM3241 İbn Mâce, Sayd, 16.
*359 Aşkar, Ef’âlu’r-resûl, I, 227.
*360 Aşkar, Ef’âlu’r-resûl, I, 226.
*361 Karadâvî, el-Cânibü’tteşrî’i fi’s-sünne, II, 984.
*362 Ebû Şâme el-Makdisî, el- Muhakkak, 84.
*363 Aşkar, Ef’âlü’r-resûl, I, 232.
*364 İbn Dakîk el-Îd, Takiyyüddin Ebu’l-Feth, İhkâmü’l-ahkâm şerhu umdeti’l-ahkâm, I, 225.
*365 M3169 Müslim, Hac, 339; İM3067 İbn Mâce, Menâsik, 81.
*366 Bkz. İbn Hacer, Fethu’lbârî, I, 231, 571.
*367 MA2734 Abdürrezzâk, Musannef, II, 118.
*368 Ahatlı, Erdinç, “Hasâisu’nnebî”, DİA, XVI, s. 281.
*369 Bkz: Müzzemmil, 73/1-6; İsrâ, 18/79.
*370 MA4572 Abdürrezzâk, Musannef, III, 5; HM2081, Müsned, I, 234.
*371 MA4572 Abdürrezzâk, Musannef, III, 5; HM2081, Müsned, I, 234.
*372 M2005 Müslim, Cum’a, 43.
*373 Ahatlı, Erdinç, “Hasâisu’nnebî”, DİA, XVI, s. 281.
*374 Bkz: Müddessir, 74/6; Hicr, 10/88; Tâ-Hâ, 20/131; Ahzâb, 33/51-2.
*375 B1485 Buhârî, Zekât, 57; M2473 Müslim, Zekât, 161.
*376 Enfâl, 8/41.