i. Genel İlke ve Esaslar

Hadislerin İslâm’ın Bütünlüğü İçerisinde Okunması, Anlaşılması ve Değerlendirilmesi
   Hadisleri sağlıklı bir şekilde anlamanın temel ilke ve esası, “din”, “vahiy”, “Kur’an”, “peygamberlik” ve “sünnet” bütünlüğü içerisinde sağlıklı bir sünnet-hadis anlayışına sahip olmaktır. Şüphesiz İslâm dininin bilgi kaynaklarını teşkil eden temel dinî metinler içerisinde hadisler, en önde gelen metinlerdir ve çok önemli bir yer tutar. Ancak hiçbir hadis, dinî metinler içerisinde, diğerlerinden bağımsız müstakil bir metin değildir. Zira her hadis, “sünnet” olarak adlandırılan ve Hz. Peygamber’in örnek yaşantısını ifade eden bütünün sözlü veya yazılı parçasıdır. Sünnet ise, peygamberliğin zorunlu sonucudur. Bir peygamberi herhangi bir insandan ayıran en önemli husus, Allah’tan vahiy almasıdır. Kur’an, İslâm’ın yegâne mukaddes kitabıdır. Dolayısıyla hadisleri Kur’an ile birlikte düşünmek ve bütüncül olarak ele almak hadislerin anlaşılması için hayatî önemi haizdir. Bu bağlamda hadisler, İslâm’ın genel esasları ile dinin genel çerçevesi, vahiy, peygamberlik, sünnetin genel esasları, İslâm dininin Allah, âlem, varlık, bilgi, ahlâk ve insan tasavvuruyla iç içe geçmiş bir anlam ilişkisine sahiptir. Bu nedenle hadisler, ancak bu bütünlük içerisinde okunduğunda sağlıklı bir anlama mümkün olabilir.

Hadisleri Kur’ân-ı Kerîm ile Birlikte Ele Almak
   Bir hadisi anlamaya çalışırken ve değerlendirirken göz önünde bulundurulacak ilkelerden birisi de, o hadisin Kur’an’la birlikte ele alınmasıdır. Hadiste ifade edilen hususlar, öncelikle Kur’an’ın sarih/açık âyetleriyle veya geneliyle karşılaştırılır ve hadis, Kur’an’ın bütünlüğü açısından ele alınır. Allah’tan gelen vahyi insanlara ulaştırmak için elçi seçilen Hz. Peygamber, hiç kuşkusuz Kur’an’ı en doğru biçimde anlayan ve ve uygulayan kişidir. Bu nedenle ilkesel olarak Kur’an ile hadisler arasında bir çelişki ve aykırılıktan söz edilemez. İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe’nin ifadesiyle, “Allah’ın Resûlü, Allah’ın Kitabı’na muhalefet etmez; Allah’ın Kitabı’na muhalefet eden de Allah’ın Resûlü olamaz.”167
   Hadislerin Kur’anla karşılaştırılması fikri, Hz. Peygamber’in ve sahâbenin ileri gelenlerinin bu yöndeki uygulamalarına dayanmaktadır. Rivayet edildiğine göre İbn Abbâs bir gün Hz. Âişe’ye gelmiş ve Hz. Ömer’den naklen Hz. Peygamber’in, “Allah, geride kalan yakınlarının arkasından ağlaması nedeniyle mümine azap eder.” buyurduğunu söylemişti. Bunun üzerine Hz. Âişe, “ آنُ حَسْبُكُمُ 􀄁 الْقُرْ ” “Size Kur’an yeter.” diyerek bu konuda Kur’an’daki bilgileri de göz önünde bulundurmalarını tavsiye etmiş, ardından suçun şahsiliği ilkesine atıfta bulunan, “Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez.” mealindeki âyeti168 okuyarak ilgili hadisin eksik ve yanlış olarak nakledildiğini belirtmiştir.169
   Hadislerin Kur’an’la karşılaştırılması ile kastedilen, her hadisin doğrudan Kur’an’da bir teyidinin veya karşılığının bulunması değil, Kur’an’la karşılaştırılan hadisin Kur’an’ın sarih âyetlerine yahut belirlediği ilkelere aykırı olmamasıdır. Ancak hadislerin Kur’an’la karşılaştırmasının yapılması ve uyumunun tespit edilmesi işlemi, bu konuda yeterli düzeyde bilgi birikimi gerektiren hassas bir iştir. Bu sebeple hadislerin Kur’an ile karşılaştırılmasının uzmanlık gerektiren bir iş olduğu unutulmamalıdır.170

Hadisleri Hz. Peygamber’in Sünneti ve Sîreti ile Birlikte Anlamak
   Hadislerin, ancak Hz. Peygamber’in sünneti ve sîreti (hayat tarzı) ışığında ele alındığı zaman en doğru biçimde anlaşılabileceği unutulmamalıdır. Hz. Peygamber’in sünnetlerinin tanıkları olan sahâbîler, hadisleri değerlendirirken sık sık bu yönteme başvurmuştur. Rivayet edildiğine göre Hz. Âişe, Ebû Hüreyre’den nakledilen, “Kadın, eşek ve köpek namazı bozar.” rivayetini duyunca buna itiraz etmiş ve “Allah’a yemin ederim ki ben Allah Resûlü’nün önünde, sedirin üzerinde yatarken onun namaz kıldığını gördüm. Bazen ihtiyacım oluyor, Resûlullah’ı rahatsız etmemek için ayaklarının yanından çıkıyordum.” diyerek171 söz konusu rivayetin takrirî sünnete aykırı olduğunu ifade etmiştir.172

Hadisleri Tarihî Değeri ile Birlikte Anlamak
   Bir hadisin anlaşılmasını kolaylaştıracak unsurlardan biri de onun tarih boyunca nasıl anlaşıldığıdır. Başka bir ifadeyle, bir hadisin İslâm’ın bütünlüğü içindeki anlamı, Müslümanların tarih içinde bu hadis metinden ne anladıkları ile tam olarak kavranabilir.173 Bu nedenle hadisleri değerlendirirken onların gerek Medine devrinde, gerekse sonraki devirlerde nasıl anlaşıldığını, gündelik hayatı nasıl etkilediğini, davranışa nasıl dönüştüğünü, bireylerin ve toplumun hayatında nasıl bir etki meydana getirdiğini tespit etmek oldukça önemlidir. “Medineli ilk Müslümanların uygulaması ve tatbikatı” mânâsına gelen “amel-i ehl-i Medine”nin fıkhî konularda hüküm kaynağı olarak Mâlikî Mezhebi’nde özel bir yeri olmasının nedeni budur. Hanefî fakihlerinin fıkhî hükümlere kaynaklık eden deliller arasında toplumda yerleşik hale gelmiş olan “maruf sünnet”i174 de dikkate almaları buradan ileri gelmektedir.
   Hadis rivayetleri, tarih boyunca İslâm coğrafyasının muhtelif bölgelerinde pek çok anlayışın oluşmasına ve şekillenmesine de katkıda bulunmuştur. Meselâ, resim/tasvir konusuyla ilgili hadisler, İslâm medeniyetindeki sanat algısını derinden etkilemiş, İslâm’a özgü özel sanat dallarına vücut verdiği gibi evrensel sanat formlarına da özgün katkılar sunmuştur.

Hadisleri İslâm’ın Evrensel-Küllî Esasları ile Birlikte Anlamak
   İslâm dininin aklî çıkarımlar ve naklî deliller vasıtasıyla oluşan temel ilke ve esasları, evrensel küllî kaideleri vardır. Hadisler, İslâm dininin inanç, ibadet, ahlâk ve hukuk esaslarını belirleyen tevhid, hak, adalet, eşitlik, maslahat, kolaylık, uygulanabilirlik, insan onuruna saygı gibi pek çok naklî ve aklî delile dayanan küllî temel esasları ışığında anlaşılmalı; hayatın varlık sebebi, insanın yaratılış gayesi ve dinin gönderiliş hikmeti gibi makâsıdu’ş-şerîa bağlamında değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır. Hadislerin şâri’in genel maksatları ile ümmetin umumî maslahatlarını belirleyen temel esaslarla uyum içerisinde olmasına dikkat edilmelidir. Hz. Peygamber’den nakledilen sahîh bir hadisin bu küllî esaslara aykırı düşmesi söz konusu olamaz. Şayet bir hadis ile söz konusu ilkeler arasında bir ihtilâf ve çelişki olduğu tespit edilirse, bu durumda cem ve telif (uzlaştırma), tercih, nesh, tevakkuf ve terk gibi hadis bilginlerinin hadisler arasındaki ihtilâfın giderilmesine yönelik olarak uyguladıkları ilmî bakımdan uzlaştırma yöntemi devreye girer.175 Zira söz konusu bu ilkeler kat’î bilgi, haber-i vâhidler ise zannî bilgi ifade eder. Kat’î/kesin olan ile zannî/ihtimalli olan çatışırsa, elbette kat’î olan tercih edilir.

Hadisleri Aklî Çıkarım İlkeleri ile Birlikte Anlamak
   Hadis metinlerini değerlendirmede başvurulan yollardan biri de rivayetleri aklın açık, genel ve herkes tarafından kabul edilen ilkelerine arz etmektir. Öncelikle, Hz. Peygamber’e aidiyeti sahîh olan bir rivayetin, aklın sarih ilkeleriyle çelişmeyeceği düşüncesinin genel anlamda kabul gördüğü vurgulanmalıdır. Bu durumda akla aykırı hadisler merdûd veya mevzu olarak değerlendirilmektedir. Meselâ, Ebû Hüreyre’nin, “Kim bir cenaze yıkarsa gusletsin, kim de cenazeyi taşırsa abdest alsın.” şeklindeki rivayetini duyan Hz. Âişe, “Müslümanların ölüleri necis mi ki? Bir tahta parçasını (tabutu) taşımakla birisine ne (diye abdest) almak gereksin?” demekten kendini alamamıştır.176 Ancak hadislerin akıl ölçütlerine arz edilmesinde bazı hususlara dikkat edilmelidir. Her şeyden önce burada söz konusu olan akıl, aklıselimdir; yani yönlendirilmemiş, tarafgirlikten uzak, saf ve dış etkilerden korunabilmiş akıldır. Hadislerin muhatabı olan kişilerin beşer olmalarından kaynaklanan öznellikleri nedeniyle bazen akıl ölçütlerinin kişiden kişiye değişen bir durum arz ettiği açıktır. Bu nedenle akla arz ederek bir hadisi reddetmeden önce mümkün olan tüm yorum imkânlarını değerlendirmek ihtiyatlı bir yaklaşım olur. Diğer yandan hadislerde aklın kavrama sınırını aşan konular da vardır. Gayba ilişkin rivayetler ve müteşâbih hadisler bu cümledendir. Bu hadisleri sırf akla arzederek değerlendirmek uygun bir yaklaşım değildir.

Hadisleri Hz. Peygamber’in Gönderiliş Gayesi Çerçevesinde Değerlendirmek
   Bütün hadisleri, özellikle de yaratılışın başlangıcı, dünyanın sonu, gelecekte ortaya çıkacak fitne ve kargaşalar, olağanüstü durumlar ve mucizelerle ilgili olan hadisler ile pozitif bilimlerle ilgili rivayetleri anlamaya çalışırken ve yorumlarken, öncelikle Hz. Peygamber’in gönderiliş gayesini, tebliğ etmekle mükellef olduğu bilgilerin alanını ve üstlendiği temel vazifeyi dikkate almak gerekir. Onun vazifesi, yaratılışın nasıl başladığı (bed’ü’l-halk) ve nasıl biteceği (kıyamet) üzerinden yaratılmışların hidayet ve saadeti ile ilgili esasları tebliğ etmektir. Onun ilgi alanı, bir tabip hassasiyeti ile ceninin anne rahminde kaç günde teşekkül ettiğini, embriyo safhalarının nelerden ibaret olduğunu bildirmek değil, bu konular üzerinden Allah’ın kullarına yaratıcılarının kudret ve azametini anlatmaktır.177 Hz. Peygamber’i iyi tanıyanlar onun büyüklüğünü sineğin kanadında tespit ettiği panzehirde değil178 kızgın çölün bereketsiz toprağında meydana getirdiği toplumun nezahetinde ve o toplumu her türlü mânevî kirlerden nasıl arındırdığında (tezkiye) ararlar. Onu bilenler, büyüklüğünü acve hurmasının hangi hastalıklara şifa olduğunu tespit edişinde değil179 hastalıklı kalpleri nasıl tedavi ettiğinde görecek, onun bedenleri tedavi eden biri (tabîbü’l-ebdân) olmayıp, kalpleri tedavi eden bir doktor (tabîbü’l-kulûb) olduğunu anlayacaktır. Hatta onun büyüklüğünü sadece Burak ile semaya nasıl yükselip (urûc) yedi kat gökte nasıl dolaştığında değil, aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîn) yuvarlanmış insanlığı yüksek değerlere nasıl kavuşturduğunda veya getirdiği değerlerin, insanlığın süflî bir hayattan ulvî bir hayata yükselişi için nasıl bir mi’rac vazifesi gördüğünde arayacaktır.
   Meşhur Tatar âlimi Şihâbüddin Mercânî’ye (1889) göre İslâm Peygamberi’nin en büyük mucizesi, onun getirdiği davete uygun olarak ortaya koyduğu hayat tarzıdır. O, bu mucizeyle yeryüzünün en bereketsiz topraklarında, bedevî bir toplumdan medenî bir toplum meydana getirmiştir. Binaenaleyh Resûl-i Ekrem’in getirdiği davete uygun olarak yaşamış olması, örnek bir hayat sergilemesi, rivayetlerde yer alan ve ona atfedilen bütün olağanüstülüklerden daha üstün ve daha muteberdir.

*167 Ebû Hanîfe, Nu’mân b. Sâbit, el-Âlim ve’l-müteallim, (İmam-ı A’zam’ın Beş Eseri” içinde), s. 26-27 (Krş. Ünal, İsmail Hakkı, İmam Ebû Hanîfe’nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Mezhebinin Hadis Metodu, s. 85).
*168 En’âm, 6/164.
*169 B1288 Buhârî, Cenâiz, 32; M2150 Müslim, Cenâiz, 23 rivayet ile ilgili başka açıklamalar ve yorumlar da vardır. Bkz. ez-Zerkeşî, elİcâbe: Hz. Âişe’nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler, s. 38-42; Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılmasında ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, s. 175.
*170 Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Çakın, Kâmil, Hadislerin Kur’an’a Arzı Meselesi, AÜİFD, S. XXXIV (1993), s. 237-262; Polat, Selahattin, Hadis Araştırmaları, s. 267-276; Keleş, Ahmet, Hadislerin Kur’an’a Arzı, s. 193-257.
*171 B514 Buhârî, Salât, 105; M1143 Müslim, Salât, 270.
*172 ez-Zerkeşî, Hz. Âişe’nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler, s. 57.
*173 “W. C. Smith, Kur’an’ın anlamının, Müslümanların tarih içinde bu metinden anladıkları şey olduğunu ileri sürer.” Tatar, Burhaneddin, Hermenötik, İnsan Yay., İstanbul, 2004, s. 82.
*174 Ünal, İsmail Hakkı, İmam Ebû Hanîfe’nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Mezhebinin Hadis Metodu, s. 131.
*175 Bu kavramlar ve konu hakkında kapsamlı bir çalışma için bkz. Çakan, İ. Lütfi, Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları, s. 151.
*176 ez-Zerkeşî, Hz. Âişe’nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler, s. 115.
*177 Bkz. Bigiyef, Musa Cârullah, Kur’ân-ı Kerîm Âyet-i Kerimelerinin Nurları Huzurunda Hâtun (Çev. Mehmet Görmez), Kitâbiyât Yay., Ankara, 2000.
*178 Bkz. Ebû Şehbe, Muhammed, Sünnet Müdafaası (Difâ’ an es-Sunne) (Çev. Mehmet Görmez ve M. Emin Özafşar), I, 110.
*179 Bkz. Sıbâî, Mustafa, es- Sünnetü ve mekânetuhâ fî’tteşrîi’l- İslâmî, s. 221.